987 nolu Hadis’in
İzahı:
Bu hadisi Buhâri
«Kitâbü'l-Müsâkaat» ile «Kitâbü'l-Cihâd»'da; Nesâi «Kitâbul-Hayil»'de tahric
etmişlerdir.
Buhâri at'a dâir olan
kısmını tahric etmiştir.
Hadis-i şerifin baş
tarafı Teâlâ Hazretlerinin
«Altınla gümüşü
biriktirip de, Allah yolunda sarfetmiyenler yok mu [ Tevbe 34 35 ]. İşte onları
elemhâk bir azapla müjdele. O gün o altın ve gümüşler cehennem ateşinde
kızdırılarak; onlarla sahiplerinin alınları, yanları ve sırtları dağlanacak ve
kendilerine: İşte nefisleriniz için yığdığınız mallarınız bunlardır. İstif
ettiğiniz bu malları tadın bakalım! denilecektir.» âyet-i kerîmesine muvafık
tır. Âyette yalnız gümüş sahibinin hâlinin beyânla iktifa olunmuştur. Çünkü
gümüş muamelâtta altın daha çok kullanılırdı.
Kaa'î : Düz ve geniş yer
demektir. Böyle yer yağmur suyunu iyi tutar. Heravî, Bu kelimenin: «Kîâ» ve
«Kiân» şeklinde cemi'lendiğini söyler.
Karkar dahî: Düz ve
geniş yer, mânâsına gelir.
Batıh: Ulemâdan bir
cemaata göre yüzüstü yatırmaktır. Fakat Kaadı îyâz bunun her ne şekilde olursa
olsun yaymak ve yere sermek mânâsına geldiğini söyler.
Hadîsin bütün esâs
nüshalarında: «Ön taraftaki develer üzerinden geçtikçe sondakiler onun üzerine
iade olunur.» denilmişse de, Kaadı îyâz ulemânın bunu bir değiştirme ve tashîf
kabul ettiklerini söylemektedir. Doğrusu: bundan sonraki rivayette olduğu gibi:
«Develerin sonu üzerinden geçtikçe, öndekiler tekrar onun üzerine iade olunur.»
şeklindedir.
Aksa': Yamuk boynuzlu;
Celcâ': Boynuzsuz; Adbâ': Boynuzunun iç kısmı kırık, mânâlarına gelirler.
«Alabildiğine çok...»
ifâdesinden murâd: Hayvanların gerek çokluğu ve kuvveti gerekse her azasının
mükemmelliği ile sahiplerine fazla azâb vermeleridir. Çünkü çok ve sağlam olmaları
vücûtlarının daha ağır basmasını îcâb eder. Nitekim boynuzlu olmaları da
sahiplerini süserek, yaralamak suretiyle ona daha çok eziyet verir.
Arapçada sığır, koyun ve
geyik gibi hayvanların tırnaklarına «sılf», devenin ayağına «huf», insan
ayağına «kadem», at, katır ve eşek tırnağına «hâfir» denilir.
Vizir: Ağır yük, vebal,
günah; mânâlarına gelir.
Sahibi sulamak
istemediği hâlde hayvanın içtiği her su damlasına mukaabil kendisine hasenat
yazılacağı bildirilmesi tembih kabîlindendir. Zîrâ sahibinin hayvanı sulamağa
niyeti olmadığı hâlde, hayvanın içtiği su mukaabilinde kendisine sevap
yazılınca kasden sınamadığı zaman kat kat sevap yazılması evleviyyette kalır.
Hayvanı Allah yolunda
bağlayıp beslemekten murâd: Onu cihâda hazırlamaktır. Kendini serhat
bekçiliğine vakfeden kimseye de: «murâbıt» derler.
Resulullah (Sallallahu
Aleyhi ve Sellem)'in atın nevilerini bildiren cümlelerinden muzâflar
hazfedilmiştir. Bunlar «Bir kimsenin atı.» takdirindedir.
Hattbâbî diyor ki: «Resulullah
(Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e eşeklerin zekâtı sorulduğunda, âyet-i kerimeye
işaret buyurmuş; onun cem'iyyetli olduğunu beyân etmiştir. Çünkü hayır kelimesi
bütün tâatlara şâmildir... Bu hadisin mânâsı: Eşeklere iyi veya kötü muamele
yapan âhirette karşılığını görecektir, demektir.»
Fâzze: Tek ve eşi az
bulunan, manasınadır. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in okuduğu âyet
için «Fâzze» demesi ihtiva ettiği nevileri tafsilâtı ile beyân etmediği
içindir. Mezkûr âyet tek başına bütün hasenat ve seyyiâtı toptan ifâde
etmiştir. Bazıları: «Bu âyete (fâzze) denilmesi: Az sözle çok mânâ ifâde etmesi
hususunda misli bulunmadığı içindir. Çünkü bütün hayır ve şerr hükümlerine
şâmildir. demişlerdir. Ayet-i kerimenin sorulan suâle cevap teşkil etmesi
şöyledir: Ashâb-ı kiram Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e, eşeğe de at
hükmü verilip verilemiyeceğini sormuş-, o da, ona yapılan muamele hayırsa
mutlaka mükâfaatı görüleceğini; şerr ise cezası verileceğini bildirmiştir.
Ashâb'ın katır hakkında bir şey sormamaları ya ellerinde pek az katır bulunduğu
yahut katırı eşek mesabesinde tuttukları içindir.
Hâsılı bâzı atlar
sahiplerinin sevap kazanmasına, bazıları günâha girmesine, bir takımları da
günahlarının affolunmasına sebeptirler.
Kenz: Yerde gömülü olsun
olmasın birbiri üzerine yığılan şey, manasınadır. Bâzıları «Biriktirilen»
mânâsına geldiğini söylerler.
Kaadı îyâz, Selef
ulemânın bu hadisle âyetteki kenz' den ne kastedildiği hususunda ihtilâf
ettiklerini söyler. Mezkûr ulemânın ekserisine göre buradaki kenz'den murâd:
Zekâtı verilmeyen maldır. Zekâtı verilen mal'a kenz denilmez.
Bâzıları: «Kenz'den
murâd: Lügat ulemâsının söyledikleridir. Lâkin bu âyet zekâtın farz kılınması
ile neshedilmiştir.» demiş; bir takımları: «Bu âyetten murâd ehl-i kitap'tır.»
mütâlâasında bulunmuşlardır.
Bir takımları «Zekâtı
verilsin verilmesin 4.000 dirhemden fazla mal kenz'dir.»; daha başkaları da
«ihtiyâçtan fazla olan mal kenzdir.» demişlerdir.
Nevevî : «İhtimâl
islâmiyetin ilk zamanlarında müslümanlarm zaruret hâlinde hükmü buymuş...»
dedikten sonra fetva imamlarının birinci kavil üzerinde ittifak ettiklerini
söylemiş ve: «Sahih olan da budur.» demiştir. Zîrâ bir hadisde:
«Eğer bir kimsenin
elinde mal bulunur da, onun zekâtını vermezse o mal kendisine dazlak başlı bir
yılan şeklinde temsil olunur... Ve: Ben senin kenz'inim! der.» buyurulmuştur.
Hayırın, atların
alınlarında düğümlenmesinden murâd: Dâima hayırlı işlere yaramalarıdır. Bu
suretle hayır sanki onların alınlarına düğümlenmiş gibidir.